Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Örümcek Adam ve Superman

Ben örümcek adamı tercih ederim. Bu biraz empati ile ilgili bence... Örümcek adam daha bizden biri; kostümünü kendi dikiyor, parasızlık çekiyor, patrondan azar yiyor, kız arkadaşı ile sorun yaşıyor, vs... Kendimizden birşeyleri bulmak daha kolay. Ayrıca Örümcek her zaman kazanmıyor (ki gerçek hayatta da her zaman iyiler kazanmaz değil mi?) Üstelik süpermen de olduğu gibi bir seçilmişlik ve bu dünyaya ait olmama durumu da yok. Güçleri tamamen tesadüfle eline geçiyor. Ağını da kendisi icat ediyor yani varolanla yetinmiyor gelişme ve varlığını sürdürme çabası içinde. Ve Örümcek adam zeki... Hikayelerinde her zaman güç kazanmıyor. Başkalarından yardım istemekten de gocunmuyor. Oysa Süperman bir seçilmiş; güçleriyle biz fanilerin arasına iniyor ve muhtaç olduğumuz kudreti bize sunuyor. Herşeye bir özel gücü var zaten, olmadı mı zamanı geriye sarıp kurtul! Süpermen'in tek derdi kız arkadaşının aşırı aptal olması. (Bakınız: gözlüğünü çıkarttı diye Clark'ı tanımamak). Ayrıca Süper...

Eglenceli İsler Teorisi

Sıradan işler daha eğlenceli hale getirilse, onu yapma isteği değişir mi? The Fun Theory bu sorunun cevabını arıyor. Aşağıdaki video'da örnek bir çalışma var. Merdiven basamakları piyano tuşlarına dönüştürülürse ne olur? Merak ediyorsanız tıklayın gitsin :)

Iron Man filmine yeni senaryo

Vatan Gazetesinin Sinema sayfasının Iron Man film özetini aşağıda bulabilirsiniz. “Iron Man – Demir Adam” karakterinin, çizgi roman tutkunlarıyla ilk tanışması 1962 yılında oldu. Kısa sürede geniş kitlelerin severek okuduğu çizgi romana dönüşen “Iron Man – Demir Adam”da Çin ordusu için silah yaratmak zorunda bırakılan milyoner sanayici Tony Stark, istemeden yaptığı bu çalışma sırasında kendisi için de gizlice zırh üretiyordu. Böylece Çinliler’in kontrolünden çıkarak onları durdurabileceğine inanıyordu. Çin’den kaçıp ABD’ye geri döndüğünde tehlikeli bir komplonun varlığını keşfedince durdurabilmek için de Demir Adam’a dönüşüyordu.

Bırakıp Gidenler

Ben 17 yaşındaydım, Yenal 16’sında. Birlikte yürüyorduk. Biraz önce Mine ile tanışmışlardı. Sanırım hoşlanmışlardı birbirlerinden. İçi içine sığmıyordu. Sigara paketini çıkarmış elinde tutuyordu. Birden yere atmıştı paketi ve “Sigarayı bırakacağım” demişti. Başka birşey konuşmamıştık daha sonra yol buyunca. İkimizinde bildiği birşey vardı. Yenal’ın doğuştan kalbi delikti ve bir gün ona ihanet edeceği, onu yolda bırakacağı kesindi. Hayatının kontrolünü eline alması mümkün değildi. Ama o sigarayı bırakmıştı. Kendi hayatı ile ilgili bir karar vermişti. Aslında hiçbir zaman 30 yaşını planlamadı, 25’inden bahsetmedi. O gün ben 17’ydim o 16. Ailesinin tek çocuğu yeşil gözlü Yenal... 20 gün sonra doğumgününe 5 gün varken -17’sine kavuşacakken- uykusunda öldü Yenal. Kalbi mücadeleyi bırakmak için o geceyi o saati seçmişti. Gördüğü bir rüya var mıydı o saatte, varsa sonunu getirebildi mi bilemem. Ama bildiğim; sabah babası kalktığında, annesi Yenal’ın soğumaya başlamış bedeninin başında bir...